Tiyatroya gitmek stresli iş bu devirde. Bağlı olduğunuz nesle beğlı olarak içinde ya bir misyon duygusu, ya bir ödev gündemi yahut da sanatsal arayış mevcuttur. Oyun seçiminden kadro takibine, zaman belirlemeden arkadaş bulmaya kadar meşakkatli süreçleri vardır.
Çünkü bilemezsiniz.
Oyun karanlık mı, akıcı mı? Kadrosu yetkin mi değil mi? Gittiğim yer izbede mi çıkacak?
.....
Böyle başlayıp bırakmışım yazıyı. Üzerinden de hayli zaman geçmiş. Bu esnada dokuz oyunu geride bıraktı Tiyatroperest ve önümüzdeki cumartesi onuncu için Oyuncular Tiyatro'da olacak.
Ve uzun uzun anlatmak üzere cümleler kuran ben şu an hiçbirini hatırlamıyorum. Söyleyebileceğim tek şey senelerdir bir elin parmağını geçmeyen sayıda iş için çıkmıştır ağzımdan. Bu oyunu görmeden sezonu kapatmayın.
Yorumlarıma gelince, onu üçüncü kez gittiğimde yazayım, sağlam olsun ;)
Ama öncesinde çerezlik;
Oyun karanlık da değil aydınlık da ama akıcı. Çok dinamik, enerjisi çok iyi ve metin o kadar kıvrak ki seyirciden azami dikkat istiyor. Kadrosu gençlikte de yetenekte de son derece yetkin ve mekan da İstiklal'in orta göbeğinde. Gittiğinizde benim için de bi kahve içersiniz artık!
Bu yüzyılda kadınlar da erkekler de evlilikten kaçıyor, anladık. Her yerde bunu bağıran ‘karizmatik’ insanlar görüyorum. Burada beni deli eden üç nokta var. Üç yardım çağrısı gibi düşünün. Bu metropol insanı baskısını defetmek için üç el sıkışma çağrısı…
1) Evlilik bir kavramdır
Evliliğin pek çok tanımı olabilir. Medeni hal, resmi bir statü, kimileri için hapishane, kimleri için hedef… Herkese göre değişebilir bu tanım. Ama net olan birşey varsa o da bunun bir TANIM, bir KAVRAM olduğu. Bu da şu demek: Evlilikten kaçmanıza gerek yok, çünkü sizi kovalayamaz. Evlenmek istemiyorsanız, evlenmezsiniz.* 2) Mahkumlar dışarı çıkamaz
Teşbihte hata olmaz, ancak evlilik ve hapishane benzetmesi öylesine almış yürümüş ve zihinlerde köklenmiş ki üzerinden geçmekte fayda var.
Hapishane mahkumlar için tahliye edilmedikçe çıkılabilecek bir yer değildir. Değiştiremeyeceğiniz kurallar vardır. İçerideki yaşam üzerinde bir söz hakkınız ya da yaptırımınız yoktur.
Evlilikte ise kurallar sizin dışınızda birine ait değildir. Toplumdan size aktarılan beklentiler olabilir. Ancak memnun olmadığınız bu kurallar çiftler tarafından karşılıklı olarak yeniden belirlenebilir ve zaman içinde değiştirilebilir. Karşılıklı olarak yapılamadığında ise, içinden dilediğiniz zaman çıkabilirsiniz. **
3) Alt tarafı bir imza
En sevdiğim argüman. Bir kere çok etkin, konu kapatmak için kulakta uygun tınlıyor. Sonra her iki taraf için de – evlilikten ‘kaçanlar’ ve ‘kaçmayanlar’ - kullanışlı bir argüman. O yüzden çok yermek istemiyorum ama buraya kadar bıraktığım bir intibayı kırmak adına belirtmek gerekir ki evlilik bir imzadan ibaret değildir. Eğer indirgeyeceksek evliliğin bir davetiyeden ibaret olduğunu söylemek daha uygun. Birlikte olma haline, aileleri, varlıkları, kıyıda köşede kalmış birlikteliğinizi hâlâ bilmeyen akrabalarınızı ve en nihayet devlet babayı da buyur eden bir davetiye. Belki birlikte olmaktan farklı olarak evliliği en zor kılan yan bu. Savaşılabilir, azaltılabilir ama bir emek istediği gerçek. Resmi bir beklentiye bağımlı bir emek de insana itici gelebilir kabul. Ama kaçsanız da kaçmasanız da kabul etmek gerekir ki evlilik her şeye rağmen bir imzadan fazlası.
Bonus Madde
Her şey tamam da madem herkes evlilikten şikayetçi, o zaman ben neden bir ay içinde 6 düğüne gittim? Allah aşkına biri bana söylesin. Böylesi bir dost kazığı silsilesi görülmedi! O düğünler ki tamamen ayrı bir başlık konusu.
Bu soruyu esas sorma nedenime gelince… Tabii ki gördüğümüz herkes evliliğe karşı değil. Yoksa bu düğün ekonomisi bizi boğacak noktaya gelemezdi. Nasıl ki bir ‘evlilikten kaçanlar’ grubu varsa bir de ‘evliliğe kaçanlar’ var ki aman aman! Bu gruba tabi arkadaşlarımız çok daha korkutucu bir baskı oluşturabiliyor. Bu arkadaşların teki bile taşıdığı umutsuz bir 50’ler – 60’lar aile ruhuyla insanı çileden çıkarabiliyor ve cinsiyeti de her zaman kadın olmuyor inanın ve temiz bir zihin için onlardan kaçının!
Son olarak… Tercihiniz ne olursa olsun aslında sizi seviyoruz ve unutmayın arzular bir IQ ölçütü değildir. İsteseniz de istemeseniz de bu seçiminizin toplumsal etiketlemede yeri olmadığı konusunda anlaşalım. Anlaşalım ki bir rahatlayalım. Bugün herkes kendi kapısının önünü süpürse…*Tabii ki söylemesi kolay yapmasıysa o kadar basit değil. Ama gerçek basit, gerçek sade. Hayatın geri kalanındaysa her şey bir o kadar karmaşık değil mi?…
**Burada evliliği hafife aldığım sanılmasın. Tabii ki kapıyı çekip çıkmak o kadar kolay değil ve anlaşmanın zorlukları malum. Ama bu evliliğin zorluğu değil, birlikteliğin zorluğu. Evli olmasaydınız da bunlar olacaktı değil mi? Evliliği daha zor kılan tek gerçek çocuklar olabilir ki onlar işin içine girdiğinde evlilikten daha büyük birşeyden bahsediyoruz zaten.
Not: Bu yazı ilk olarak Gayet.Net'in blogunda yayınlanmıştır.
Soğuk yağmura Karıştı sabah. Şimdi sen Bu şehirde değil misin? Hiç dönmeyecek Değilsin elbet, Yine de çok uzaklarda Gün sayma derdindesin. Ne varmış gibiydin, Ne yokmuş gibi. Şimdi düşümdesin. Belki hiç olmamış gibi. Kim bilir sen Kimi düşünmektesin? Belki sen yeniden Beni hissetmektesin. Şimdinin korkusu içinde, Bir yandan gelecek derdindesin. Derin düşüncelerdesin...
Tut ki tutturduk zamanı Aynı anda birbirimizi düşürdük akla. İnceden müzik başladı fonda. Biraz klasik çokca caz, Muhtemelen TRT'de radyo, İkindiye doğru başlar hicaz. İçimde değişik bir haldesin, Ne gerçeksin ne mecaz. Dokunduğum bir tende Ruh bulan hayal gibi.
Artık donakaldık Zamanda bir yerde. Önce sen döneceksin, sarılacağız. Sonra başka yüzlerle hesaplaşacağız. Yeni hikayeler koparıp Birbirimize anlatacağız. Uzaktan uzağa dans etmek gibi Hep kendi dönüşlerimize kapılacağız.