24.05.2012

Amsterdam Tefrikaları - 5


Neredeydik bir hatırlayalım... Efenim ani bir kararla ekibe katılıp Amsterdam'a sürüklenmiştik. İlk günü migrene kurban vermiştim ve bedelimi ödeyip fişimi aldıktan sonra hızlı ve yüklü bir tura girişmiştim. Güzel pembe bulutlar eşliğinde Amsterdam'ı turladığımız güzide bir ikinci gün sonrasında üçüncü günün sabahında artık sıra özlenen tanıdık bir yüze gelmişti...


Amsterdam'da Bir Pazar -1




Ben de sanıyorum ki o yüzü bir ben tanıyorum. Kırk yıllık Uraz'ımıza Emre diyeceğim tuttuğundan Şuşu'nun meğer eski sınıf arkadaşı olan Uraz'la karşılaşması ağızlara layık bir sürprize dönüştü. Ancak aç karnımı kesmediği için biz hızlıca şu bahsi geçen kahvaltı mekanına geçtik.


Bu manzarayı seviyorum ya! 

Hizmetin hızıyla lezzeti doğru orantılıydı ve şükürler olsun ki benim için lezzet hep ön planda olmuştur... O yüzden size küçük bir üçleme sunalım sırasıyla:


-1-


Tanıştırayım: Elma - Vişne - Limon 
ve içindeki görünmeyen sevgilileri tarçın ve zencefil... 
Vişne bu dönemde tek takılıyordu...


-2-




Kiş bildin mi canıms? Ben aristokrasinin kişini severim... :S


-3-



Ve bunu kaçırdığım için o denli pişmanım ki...

Çıktığımızda sayın Onurlu'nun hasretlik cigarası gibi uzun uzun dillendirdiği pis Amsterdam yağmuru başgöstermiş idi. Ama biz yıldık mı, üzüldük mü, pes ettik mi? ASLA! ZNS'nin yaptığı tek şey kendine göre birşey bulmaktı ve ilk köşe bakkalında - evet bildiğin bakkal - onu ellerinden tutup kendine çekti...

Aradığı aşkı bulmanın anlamsız haklı guruyla...

Rotanın devamında Uraz bizi iki kitabevinin kollarına bırakarak ufukta kayboldu. Ve devamında biz yine otuz kelebek ömründe vakit geçirip zihin tüketiyorduk...

İşte bizim gibiler için hazırlanmış bir köşe...

Adamlar yüzyılın kitaplarını seçmiş ve ben esas orada tüketemedim ya bir otuz ömür daha, içimde ukde kaldı.

Bu kadar kötü çektim ki siz de bilemeyin... :S

Ve sonra da sonu gelmeyen Prinsengracht yöresi tatlı dükkan turumuz başlamıştı. Benimse ilk verdiğim mola hüzünlü bir özlemi gidermek içindi...



Uraz bizi bırakırken bir de görev verdi, Herensgracht üzerinden yukarıya tırmanarak ufak bir manevrayla ulaşacağımız bir apfelstrudel mabedine gidecektik. Biz de kanal kenarından tırmanırken Anne Frank Huis'ye uğrar mıyız diyorduk ki...

Pek sanmıyorum ya...

O sıra ne arkadaş, görüp göreceğimiz ne ki. Giderim evime okurum Yasin'imi... :S Tamam tamam gördüm yüzünüzdeki ifadeyi. Toparlanın, daldınız mı diye kontrol ettim. Hasıl-ı kelam ben o sırayı bekleyeceğime elmalı turtama koşarım arkadaş! Nitekim Onurlu Bey ve Mert Bey bize katılınca öyle de yaptık. Yolda Mert Bey'i günün akışına kaptırdıysak da biz yolumuzdan sapmayarak nihayete erdik. İyi ki de erdik!


Kremanın alnından çekmeseymişim iyiymiş

Yani kimse kusura bakmasın da ben oldum bittim bayılmam elmalı turta muhabbetine ki bu gördüğümüz de kek bi kere! - Yahu kim niye kusura baksın ayrıca evet ben turta-kek-tartolet ayrımında kaybolan şekilciyim - diye söze başlıyordum ki kapıdan içeri girdiğimizde ne görelim. Karneyle ekmek dağıtılıyor adeta. Ne o sıra biter ne içerideki oksijen yeter. Pis yağmuruna aldanmadan kendimizi yan bahçeye bir branda altına attık. Ve takriben 15 dakika sonra kendimizden geçercesine yukarıda gördüğünüz keyfe daldık. 
Önemli not: Ola ki bu olmadık tarifimden kafeyi ve yerini çıkarıp denemeyi başaracak olursanız biz iki kişi olarak bir taneyle yetinebildik, hata kaza birer tane söyleyip kendinize yazık etmeyesüz!


Çünkü faytonsuz olmaz bu şehirler...

Her güzel şeyin gibi bu aranın da sonu geldi ve son bir gayretle merkeze döndük. Bu dönüş yolunu bitirip de yemeğimize oturuna dek anlamsızlıklar silsilesi sürüyordu. Sona doğru hizmetten kaçınmadım, size bi best of yaptım. 


Ve an gelir ben mutluluktan ağlamaklı olurum

Nitekim en sonunda yorgunluktan süzülerek şu her yerden ilanları sarkıtılan rib kampanyasına alet oldum. Yani işte, falan filan. Hiç şart değil, öyle diyeyim ama turistim ya, yapıcem illa ki. Ama en son verdikleri şekerler yok mu? Ah o slogan! İşte şimdi seçmelerin yeri geldi!

Saçmalardan Seçmeler

Büşü'nün deyişiyle: Kamon ya!

Ne ki bu ki serisinden...

Sadece bir gün mü? Aaaa! (öyk)

Adamı çirkin espriye zorlayan manzaralar...

Kim bilir, belki Osmanlı'dan kalmıştır... 

Töbe bism...

Ya nedir bu anlamsız çıkartma trollüğü 
(evet en son ilkokulda çıkartma demiştim)

Ve gece biterken domuzlar saate bakıyordu... Çok geç olmuştu.




Hiç yorum yok: