Ve sabah uyandığımızda içeriye süzülen ilk ışıkla camın sırrı ifşa oldu...
Nihayet seyahatimizin son gününe gelmiştik. Bavul yaparken sakız gibi uzayan bir gecenin ardından son güne uyandık.
Haftanın Başı Tatilin Sonu
Öğleye dek yapmam gereken, bir klişeyi aradan çıkarmaktı. Dolayısıyla ilk iş Rijksmuseum'ın önündeki meydana yollandık. Tabii ki I Amsterdam fotoğrafından bahsediyorum.
Siz gözünüzü yormayın bir de buradan...
Bir patronumun kısaltmasını öğrenen Şuşu'nun yaratıcılığı için...
Önünde bir dizi fotoğrafımı çektirip rahat ettikten sonra aklımda kalan son bir sahneye bakmak üzere meydanı boylu boyunca geçmeye koyulduk.
Gelgelelim gittiğimizde her yer kapı duvardı ve o an kulağımızda beylerin sesi çınladı. Meğerse Amsterdam'da hafta pazartesileri öğleden sonra başlarmış. Halbuki bir gün önce uğrasaymışım, tur bile yapabilirmişim. Gel de ağlama!
Kimileri içinse hafta çoktan başlamıştı da yemek vakti gelmişti
Amsterdam şu an kadar gittiğim şehirler arasında vitrinlerinde en çok şey beğendiğim yer oldu. Renkler, objeler, kesimler vs her şey harikaydı. Mimariden anlamamakla birlikte... iri pencere benim için tamamdır. Ama...
Olmuş mu şimdi bu ikisi yan yana?! Kızıyorum işte böyle!
Nitekim Concertgebouw'un kapılarından payımızı aldıktan sonra ne zamandır ertelediğimiz komşu ziyaretine geçelim dedik. İlla bir benzetme yapacaksak Amsterdam'ın Central Park'ı sayılabilecek bu koca yeşillik oldukça ferah güzel bir yer. Tabii ki biz tamamını yürüyemedik ama gezdiğimiz kadarı oldukça keyifliydi.
Bir zamanlar film müzesini ağırlayan park o esnada onların taşınmasına sahne oluyordu. Böylelikle hesaptaki son ziyaret de programdan çıkınca kendimizi yürüyüşe bıraktık. Biraz ileride bir grup hanım kızımız renkli salopetler - pek çok şey gibi anlamadığımız bir şekilde - içinde birtakım ağaçlara bezler bağlıyordu.
Biraz onları seyre daldıktan sonra vaktin yaklaştığını fark edip bavulları almak üzere hostele döndük. Hostelden çıktıktan sonra bir de ne görelim. Hani size şu iri pencerlerin hikayesini anlatmıştım ya. Bakın nasıl oluyor...
Biraz daha yakından...
Bavullarımız elimizde Leidseplein'e kendimizi vurduğumuzda, son bir kahve fikrinin çekiciliğinden kendimizi alamayarak Bulldog'da son bir mola verdik.
Son bir sükunetle meydanı izlerken ikimiz de aynı fikirdeydik. Şapkadan çıkan bu tatil bize çok iyi gelmişti. Ve yolda bir başka tatilin daha bizi şapkada bekliyor olduğundan henüz habersizdik...
Son S/Göz
(kusura bakmayın ama o kadar leş slogandan sonra bana da bulaşacaktı tabii, ya ne olacağdı?)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder