26.12.2010

27112002


Her gece havaya gözyaşımı karıştırıp
kırpık kırpık kara pullarından topluyorum
birkaç gönül daha gezdikten sonra
ve bulut niyetimi sezip yağmuru ödünç verince

sabah akşam gönlüme ve güne,
hepimize ışıyacak güneş,
hiç batmayacak.
Artık zihnime hiç karanlık basmayacak

19.12.2010

Sherlock Holmes'e Bir Ben mi Gıcık Oluyorum?


Son zamanlarda okuma güçlüğü çekiyorum. Zaten solaklıktan ters algı sıkıntısı içerisindeyim yıllardır - en azından ben solaklığıma veriyorum. Bu işi artık ele almanın zamanı geldi deyip saçma sapan yöntemler geliştirmeyi adet edindim kendime.



Yöntem 1: Kitaplara dönmeden önce dergilerden ilerlemeyi dene. Kısa kısa, öz öz.




Sonuç: Resimlere bakmak da bir nevi okumak sayılıyor mu? Öhm... işe yaramadı. Devam edelim.





Yöntem 2: Zevkle okuduğun şeyleri hatırla. Chick-lit deneyelim biraz.



Sonuç: Edebiyat bölümünün yüz karası olarak bunlara doyamıyorum ama hayat da böyle geçmiyor. Kendinden başka türe faydası yok. Kovayla da patlamış mısır yesen karnın doymuyor. İşe yaramadı. Devam edelim...



Yöntem 3: Macera romanı deneyelim. Sürükler, devamını getirme dürtüsü yaratır, oradan da alır yürürüz, ne dersin?



Sonuç: Agatha canımı yesin de, Sherlock Holmes sizin de sinirinizi bozmuyor mu? Ha bire Watson'ı yermeler, iki saniyede anladığımızı yaydıra yaydıra açıklamalar, bir gösteriş! Tepeden bakan gözlüklerine o piposunu daldırasım geliyor, ben onu...

Yok efendim yazıldığı dönemde gidiyormuş da şimdi bu bakış garip algılanabilirmiş de o zaman öyle değilmiş de... Ben bilmem arkadaş, Agatha Christie nasıl yapmış o zaman?!*



*Yarı cahil her zaman cahilden beter oluyor, değil mi a dostlar.

Çek bana ordan bi film, neşemize bakalım. Devir değişti galiba azizim...



18.12.2010

SEN KİM EDEBİYAT KİM!


Bugün edebiyatçı kimliğim bir an ruhumu ele geçirir gibi oldu.

Minik bir alışveriş için çarşıya inmiştim ki, haydi bir mp3 bakınayım, bendeki rahmetlinin ruhunu salayım silikon vadisinden yeniden doğsun dedim. Senelerdir buldukça kaybettiğim dişi ruhum teknomarketlerde hortluyor. İçerikten anlamayınca, güzel mi diye bakıp, yeterince renkli bir şey göremeyince güvenli sulara uğramak üzere Alkım'a geçtim.

İnsan anladığı dilde mutlu oluyor arkadaş. Kalp atışlarım stresten sıyrıldı ve yeni bir alışkanlıkla adımlarım ucuz dvd sergisine yöneldi. Her zamanki rotayı takip ederek kadınlara çantada-taşınan-kolay-okunan-cüce-kitaplara şöyle bir göz gezdirip cüce bir sherlock holmes* aldım elime.



Ve işte yine oradalardı, güncel türkçe edebiyatımın saraylıları. En başta sarı karanlık kraliçenin puslu kitapları, eski yüzlü beşibirlikler gii dizilmişler boylu boyunca. Ardında komşusu deli kral, biraz ileride tahtı erken terk eden kısa saltanatını hak eden ender hükümdarlardan 'unutulmayan'* kral, ve en önde de hem imrenip hem çekindiğim puslu kıtalara yelken açan kaptan-ı derya vardı.

İşte o anda bir ılık rüzgar kalktı içimden, edebi yanımı aldı bir kaşıntı. Belki de gün bugündür deyip bir cesaret aldım elime bir bitli palasla bir de puslu kıtalar, belki de derinlerde vardır ayağa kalkacak bir edebiyatçı da gününü beklemiştir dedim. Bir heyecan attım adımımı rotamın devamına....

Sonra...

Sonrası aynı. Alışmayınca tavuk neylersin. Dolandım dolandım, olmadı, o ilham direnemedi yine gömüldü içime. Dedim ver kardeşim oradan bir ahkam kitabı, şu başarının anahtarını yeniden yontanlardan. Al dedim bunları geri. Bir hışım yürüdüm eve. Dedim sen kim edebiyat kim!

Ama ahkamın arkasına da Ahmet Hamdi'yi yatırdıydım çaktırmadan. Kim bilir bu akşam saatlerle gizlice girerim üstünlerin dünyasına.

Kafam gece çalışır zaten benim....