30.03.2012

Mola! Hala yağıyor!

Oradan da görüyor musun şu düşüp de çıkamadığımız halleri Yavuz?


...Çünkü içimdeki yağmur da dinmek bilmiyor.


Çünkü böyle işte bu işler.


Ve bazıları var ki günü gelip de bitmek bilmedi be Yavuz!





Koray Beylere selam olsun!

Geçen Pazarın Şiiri - 28

- Lütfen müzikle tüketiniz -


Yarın son kez uyanacağım bu şehre,
İçimde kırgınlığı çatlamış sevdaların.
Avucumda bin bir bakış,
Yanık bir ezgiyle kaybolacağım.
Kulaklarında sureti çığlığımın.
Yanaklarındaki benim gözyaşlarım.
Gittiğim yerde bir ruh esermiş
Yıldızlar arasında, sessizmiş.
Sensizliğimi duyan kayıp masallardan,
Bana adın yazılı yağmurlar gönderilmiş.
Gecenin cenazesi kaldırılıyor burada.
Son bir dua dolaşıyor yitik yüzler arasında.
Belki son bir özürle bir veda...
Elbet yokluğundu tek mezar
Sesinin yankısı kalan yıkık ruhuma.
Dinimiz aşk oldu tüm diyarlarda.

29.03.2012

Enfes: Bora Uzer

Kaç nesil eritti sayamadık...

... Çünkü renkli, müzikli, giderli, hareketli ... sürer gider.

Sene 1997. Nasıl bir mucize olduysa maaile - ki toplanması 3 kişi için niye o kadar zordu bilmem - üstelik de aile dostlarıyla bayramda bir Bodrum klişesine girişmişiz. Havanın soğukluğu anlatılmaz. İşte ilk defa o bahar kapısında Bodrum Mavi'de Bay Erol sayesinde tanıdık kendisini. Hem de Kangroove'un bir üyesi olarak.

Müzikte şansım yaver gittiyse, hep Erol sayesinde gitmiştir...

Neden şimdi? Çünkü canım öyle istedi...
Cuma gününü kaçıracağım için nasıl üzülüyorum belli değil.


Bir alana bir bedava...

26.03.2012

Başka Başka... Hiii! Ne Dedi!



Haydi dürüstçe söyleyelim, o gitti şimdi, bizi duyamaz.
İçinizdeki hangi ‘B’yi tehdit altında hissettiniz?


‘Seni seviyorum’ demek yoldan emin olmadığınızda son çıkışı kaçırmak gibi...


Sinemada bir öpüşme sahnesinde yahut yoldan geçen biri küfrettiğinde ortamda bir çocuk varsa illa ki şahit olmuşsunuzdur bu tepkiye.

Ve bir gün büyüdüğünüzde, hiç düşünmediğiniz anda, ağzınızdan değil belki ama zihninizden bu sözler yine dökülüverir. Bembeyaz kesilmiş ve kifayetsiz kalmışsınızdır. Neden olabilir sizce?

Niyesini henüz anlayabilmiş değilim ama ne zamanını biliyorum. Beklemediğiniz bir anda sevgiliniz/sevdiğiniz/sevildiğiniz/belki henüz başlayan/belki uzun süredir var olan insan söyledi. Ne dedi?

“Seni seviyorum”

Belki çoğu insanın duymak için çırpındığı sözler bunlar. Ama sizin için erken ya da ne bileyim zamansız oldu sanki biraz. Böyle olmaması gerekiyor, x zaman geçmeden yahut y fazına gelmeden ne olursa olsun söylenmemeli. Ama hangi zamanlar onlar? Hangi noktada kim koydu bu kuralı? Biz niye ayak uyduruyoruz? Nedir içimizdeki çığlığı koparan? İçinizde bir flaş gibi çakan ve sizi duraklatan hisler ne? Haydi dürüstçe söyleyelim, o gitti şimdi, bizi duyamaz. İçinizdeki hangi ‘B’yi tehdit altında hissettiniz?


a) Bağımsızlık – Şimdi karşılık verdiğimde bir bağlılık yemini etmiş gibi olacağım, bunu yapacağım ve her şey bitmiş olacak.


b) Belirsizlik – Şimdi bir cevap vereceğim ve aslında koşullarını ve süresini bilmediğim bir kontratı imzalamış olacağım.


c) Bariyer – Bu sınırı aşmak oldu biraz… Henüz ‘oraya’ gelmedik.


d) Berraklık – Bu sözle birlikte her şey yeniden yorumlanıyor olacak, çünkü artık her şey net.


Şimdi sizden birşey rica edeceğim, hepimizden… Lütfen saçmalamayalım. Bunun bunlardan çok daha sade ve ortak sebebi şu; ‘seni seviyorum’ demek yoldan emin olmadığınızda son çıkışı kaçırmak gibi. Bu korku yersiz ve yapay. Gerçekçi bile değil üstelik. Yirminci yüzyılın son döneminde metropollerde inşa edilen ve ancak şu kadar olgun bir tepki:


“Haydi şimdi el ele tutuşup gözlerimizi kapar ve orada bir köpek yokmuş gibi davranırsak o da olmaz bir süre sonra.”


Siz bir şeylerden emin olmadıkça, yaşananlar ne olursa olsun bu söylenmediğinde, köprüden önceki son çıkış hep önünüzde sadıkça sizi bekliyor olacak mı yani? Bir insanla birlikteyseniz ve yaşanmışlık biriktiriyorsanız, henüz bunu söylemiyorsunuz diye gittiğinizde üzülmez mi gerçekten? Ya da gerçekten ne kadar ilerlerseniz ilerleyin, istediğiniz anda fütursuzca o son çıkışa sapma hakkınız baki mi? Ya da söyledikten sonra yok mu böyle bir hakkınız?


Tekrar ediyorum, saçmalamayalım. Bunun tabii ki bir cevabı yok. Çünkü ‘seni seviyorum’ cümlesi bir vaat değil, duygu teşkil eder. Bugün var olduğu gibi yarın olmayabilir de ve bu söyleyen ve söylenen her iki taraf için de geçerlidir. Bir şeyler yaşanıyorsa ve içinizden geliyorsa alelade iki kelimeyi tabulamayın lütfen. Ha korkunun sebebi aslında sevmemenizse, artık karşı tarafı oyalamayalım. O da zaten belli ki yemeyecek bir süre sonra.


Şimdi konuştuklarımızın teyidini almak için usulen bir kez daha bunun niye bir kriz teşkil etmesi gerektiğini sormayacağım, çünkü dinlemek yerine size unutturmak isterim. Kavga çıkar. Üzülürüm.


* Bu yazı magazin.ekolay.gayet.net için yazılmış ve ilk kez orada yayınlanmıştır.
** Çizimler için Erinç Kargan'a sonsuz teşekürrr :) 






Mola! Mars yeter mi?


Beklentilerim yüksektir benim. Öyle her şeyle, herkesle yetinemem.

O yüzden herkesin gözü kalsa da yetmiyor üç beş gün gitmeler. Öyle bir gitmek istiyorum ki ta Mars'a kadar.

Haftaya yerinde bir başlangıç için yeniden analım...


23.03.2012

Mola! Between The Bars

Gözümde canlandıramıyorum ama güzel söz...

Bu hafta bu denli tatil anısından gitmem görgüsüzlük olmasa gerek. Nitekim güzel tesadüfler geldi başıma. Biri de Concerto adlı mağazada Hollanda cazı hakkında fikrim olmadan tavsiye almaya çalışırken duruma müdahale eden Sabina adında bir genç kadın oldu.

Caz sektöründe şu an halkla ilişkiler yapan Sabina işe booking tarafında başlamış. Benimle o denli ilgilendi ki yarım saat süren sohbetimiz esnasında Şuşu merdivenlere oturup kitap okumak zorunda kaldı.

İşte döner dönmez teşekkür için yazıştığım Sabina'dan gelen bir tavisye videoyla hatırladım yeniden bu şarkıyı.

Ben ilk Madeleine Peyroux'dan dinlemiştim. Sabina ise oralardan bir sesin yorumuyla iletmiş bana. Ben sizin için bir de orijinalini ekledim.  Bugünlerde üçlemelere sarasım var niyeyse.

Benim gibi tekrarla sıkıntısı olmayanlara keyifli uzun bir mola dilerim. Ama içi sıkılanlara hiç bilmeyenler için orijinalini, daha önce dinlemeyenler için Medaleine P. versiyonunu, ben şarkıyı içmişim zaten diyenler için de Sabina'nın önerdiğini tavsiye ediyorum.

Elliott Smith (Orijinal)


Eric Vloeimans - Simin Tander - Jeroen van Vliet


Madeleine Peyroux


Sevdiğimiz Buluşlar - 8

Basit masit, sevdim ne var?!

Kurbağadan bahsetmiyorum ama şu anda. O az sonra origami kafasında yapılmış bir broşür gösteriminin girişi olarak duruyor orada. Ne yazdığını anlamasam da ben bu kafayı çok sevdim.
Alabildiğine basit olması da cabası. İşte size sondan başa basitlikten yıkılan broşür, ama ben basit severim ki zaten...

- Arka yüz -


- Ön Yüz -


- 1. Adım -


- 2. Adım -


- Bittiiii -



Mola! 5 Kişiye 1 Gitar!

Türk karasularında talihsiz bir ismin harika bir parçası...

Ayıptır söylemesi, geçen Amsterdam'dayız, Şuşu bir ara alfabe şarkısından ne biçim şarkı yapmış diye söyleniyordu bir adam hakkında. Benim Kimbra aracılığıyla bulup dinlediğim fakat aslında hiç fark etmediğim Gotye'nin Somebody That I Used To Know isimli parçasıydı bahsettiği. (Bu 'parça' kelimesi çok garip, bazen cuk diye oturuyor da bazen bir garip kıroluk veriyor...???)

Bu parçanın karşıma olmadık yerleden çıkması ve olmadık noktalarda muhabbetime gelmesi pek sıklaştı diyordum ki dün akşam - thank to cotosun - bir de cover silsilesiyle hayatımı şenlendirdi.

Şu güzide Cuma gününüzü önce hayranlıkla sonra kahkahayla şenlendirmesi için STIUK, (evet uzun yazmaya üşendim, ne var?!) cover'ı ve sonra da onun cover'ı...
(Bir de bir tavşanın suyunun suyu hikayesi vardır ama şu an mevzuyla ilgisi yok...Neyse...)

-Dı Oricinıl-


-İts Kavır-


-Faynıli İts Parodi-


21.03.2012

Ofisimize Düşünce Gücü Geldi!

Herkesin beklentisi buydu ancak...

Sabah ofisimize düşünce gücü eğiticisi geldi. Çeviri gevşekliğine düşmezsek Star Wars Force Trainer geldi. Heyecanla beklenen anlarla günümüz şenlendi.

İlk dakikalar...



Devamında heyecanı taze tutmaya çalıştık...


Gelgelelim hepimiz yine master'ın müdahalesine kaldık...


Sonucu merak edenler: Mutlu son :) Ama fotoğrafı yok. herkesin hayaline bıraktık...

20.03.2012

Arenas De Soledad

Hep korktum ve hep sürdü yalnızlığım... 

Ve bir kez daha aynı isme yenik düşüyor gibi kalp. Bu defa rahatlama değil yenilgi hissettiği. Çünkü bu sonsuz ve kısır döngüde bir illüzyon. Çıktıysan da içinden bir gün yine düşüyorsun. Yine ve yine. Yıllar geçiyor, isimler, yüzler, tükeniyor ihtimaller ve sen yine kendini en başa dönmüş buluyorsun. 


Ve o an sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi. Bomboş zihnin. Ama yüreğindeki yorgunluğu fark ediyorsun. O sana hatırlatıyor zihninin inkar ettiğini. 
Ne fayda!

* Fotoğraf: Richard Pitman  
............................................................................................................................................................


Bu şarkıyı ilk kez 2005 yılının Filmekimi'nde Emek Sineması'nda gösterilen Habana Blues'un finalinde dinlemiştim. Elini tuttuğum insana rağmen yapayalnız bir hüzünle.


O günden bugüne değişen tek şey hüznün bile yerini kaplayan bir boşluk içimde. 


Bir de bir daha hiç bir el olmadı yanımda. ama o her zaman baki zaten, o an var olması bir değişiklikti geçmişe ve geleceğe dair. 












Benim gibi merak edenler için; evet şarkı tam da sandığınız şeyi anlatıyor. Bir zamanlar çevirtmiştim de... Kim bilir hangi defterin arasında sararıyor...


Empezar de nuevo
Sin destino y sin tener
Un camino cierto que, me enseñe a no perder la fe
Y escapar de este dolor sin pensar en lo que fue
¿cuanto aguanta un corazón sin el latido de creer?

[estribillo:]
En lo bello en la verdad de la esperanza
De esta sed de amar
En los sentimientos que se quedan
Sueños que perduran
Y busqué y subí y fui preso entre las alas del amor
Sin distancia y sin recuerdos
En las arenas de esta soledad

Presa de un silencio roto
Hijos del amanecer
Que nunca alcanzó esa luz, tan confundida en el placer
Y cierro los ojos, sólo para comprender
Cuánto aguanta un corazón sin el latido de creer 






Amsterdam Nasıl Geçti?


Şehir düz ve sulu.
Yollar düz ve bisikletli.
Adamlar iyi, adamlar rahat.

Ama en çok bitki örtüsünü sevdik tabii, doğal tedavi için birebir...


Eskiyle anmak istersek: Birden Sakinlemeye İhtiyaç Duyanlara

15.03.2012

Günaydın! Yumuşak Yumuşak...

Aralar iyi, aralar güzel.

Şimdi yumuşak bir geçişle yeni bir sayfa açıyor gibiyiz.

Belki sandığımızdan hızlı iyiye gider her şey.
Belki sandığımdan hızlı ve daha uzun giderim bir gün ya da belki kalmak bir gün sorun olmaz...


6.03.2012

Kapı çaldı ve Mart geldi

Haydi hop!

Aşk dediğimiz ihtiyaçtan mı geliyor yoksa varoluştan mı?

Ama bir dakika, önce şuna bir karar verelim, benim aşkımla seninki bir mi?
Aynı şeyi mi anlıyoruz aşktan?
Yahu esas o değil de, bir şey var mı anlayan aşktan? 
Şimdi oradan oraya çarpıyor yüreğim, kimisi diyor marttan, kimisi yaştan.
İçimden bir ses fısıldıyor ki, sen anlamazsın ama o aslında aşktan. 
Saçmalama lan deyip vurucam ağzına ama sinsi işte fısıltı dediğin, izini süremezsin.
Gelgelelim kulağındaki sesi de dindiremezsin. 
Acaba mı? der gün ortasında süzülür gidersin.
Aslında kimse yok ama sen artık her an onu beklemektesin.
Etrafında uçan kuştan medet umar, Acaba? dersin.
Acaba öyle mi? Acaba bu mu? -Aha yabancılaştım, acaba ne garip bir kelima lan?! -
Durup durup sorarsın Acaba ben mi atlıyorum?

Evet canım kardeşim sen atlıyorsun, hem de sazan gibi iki lafın peşinden topukların kıçında şapşal şapşal koşuyorsun. Mart geldi çünkü. Üstelik mart dediğin kedilere atfedilmiş ama sen onu bile üstüne alınıyorsun.

Napıciiz bu içimizdeki idin açlığını?

Haydi sonumuz hayır olsun...




 *Atlamaya saranlar için güzel bir kitap: The Jump Book by Philippe Halsman

2.03.2012

Mola! Soap Kills...

"Bakma öyle, zaman her şeyi değiştiriyor"

Bu fotoğraflarla bir zamanlar aldığım fotoğraf derslerinin ortamı geldi aklıma. Hiç öyle entelektüel bir özgünlüğüm olamadı. Her şey bir yana Jeffrey Baykal-Rollins ne iyi hocaydı ya! Bir o kadar da göze hitap eder, bir dönem boyunca her pazartesi-cuma ilk derse koşa koşa gitmemi sağlardı...

Bugün bu damar iyi gitti. Biraz da vokal katalım. Yemek sonrası kahvesiyle, afiyet olsun.









Mola! Zihin Temizliği

Aslında gülümsediğinde şeker de oluyor

Geçtiğimiz günlerde 'bişiler' serisinden Kıvılcım'ın yeni albümünden bahsetmiştim. Belki önceden bilenler vardır ama ben İbrahim Maalouf'u bu albümle tanıdım. (Her şeyi geriden takip ettiğimden bahsetmiş miydim? Tamam o zaman...)

Şöyle bir bakayım dedim ve karşıma çıkan ilk video cuma sabahı zihnimi kurtardı. Belki size de iyi gelir. Bir deneyin bakalım. Ben şimdi sizin için kendisini daha derin araştırmaya girişiyorum.


1.03.2012

Enfes: Time Of My Life & Patrick Swayze

Çok fena yapıyor heveslerimi bu sahne...

Üç gündür hem dinliyorum hem düşünüyorum ben bunu yazmış mıydım diye. Sonra baktım ki durup durup dinliyorum, bunu okuyan da bir kez daha hatırlasın dedim.
 
Her genç kızın gençlik hayalinin fimidir bu. Yeterince narin, sessiz ve uyuzsanız yaşamış olma ihtimaliniz de yüksek. Tabii Amerikan kültüründeki yaz kampında iki haftada yakalanan bu ivme burada ne kadar gerçekleşirdi o zamanlar bilmiyorum. - Bugün için işten değil de... - Ama bizim 'yazlıkçı' kültürümüz her şeye yetecek kadar genişti.
 
 
Tabii ben de bir o kadar geniş olduğumdan benim hikayelerim daha pratik sonuçlandı, çoğu da başlamadan.
 
Ama zaten hiçbiri de bir Patrick Swayze değildi...
 
 
Nerde o eski kiloluk filmler...O zamanlar Patrick Swayze'ye pek bayılmazdım, hatta beğeneni de anlamazdım açıkçası. Ama derler yaşadıkça zevklerin değişir, başka şeyleri fark edersin... ;)

O final dansında kim uçan kaçan sahneleri severse sevsin, benim için olay giriştir.

Gelinir, ceket çıkarılır, şarkıyla sahneye alelade girilir ve işte o parmak hareketi...!

Ben o minimal davete, pembe elbiseye, şarkıya ve bu adama ruhumu teslim ederim!

Ama tabii bu yazının olması için aşağıdakini dinlemek yerine final sahnesini izlemelisiniz: Hayatımın Dansı 1


Mola! Lanet gibi...

Tam da böyle hissediyorum bazen...


Takıldı mı çıkmıyor insanın aklından. Hele benim gibi sözleri ezberleyemeyince. Allah'ım ölüciim...