29.08.2012

Mola! No Sense!

Kusura bakmayın ama ben erkekleri de anlamıyorum.

Günaydın!

25.08.2012

27 - Gün değil ama akşam gibi

Bu içimde asılı kalan eski dost, hüzün. 
Beni anlaması en sevdiğim yanı.

Bugünlerin de geleceğini biliyorduk. Her şey her an toz pembe olacak değil ya. Ben griyi de severim aslında. Pembeyle de iyi gider... Ama insanın içi sükunete bürününce çok garip oluyormuş. Yani benim için çok alışıldık bir durum değil en azından. Ama çok nadir de değil galiba artık.
Öyle kırılmış gibi değil. Biri ölmüş gibi de değil. Ama kapanmış gibi. Ardından sakince on yıldır yaşadığın evin kapısını son kez kapatmış gibi. Bunu biliyorum çünkü yaptım. An geldi ve kapıyı çekip boşluğa yepyeni bir adım attım.
Şimdi yine oradayım.
Bekliyorum, kapı henüz aralık.
Ama yine yapacağım. Dostça sarılıp bir geçmişe daha, o kapıyı çekip kapatacağım ki o çok güzel günlerim hiç bozulmadan sonsuzluğa uzasın.Yine yeni bir adımı daha hiç korkmadan bırakacağım boşluğa. Çünkü biliyorum orada bekleyen de yepyeni bir yüze bürünmüş benim hayatım. Ben hayata gündüz ve gecede, ışıkta ve boşlukta, her koşulda sarılmaktan yanayım. 

Şimdiyse donakalmışım. Biraz izin verin. Sanıyorum bu defa koşamayacağım. Bu defa biraz durup bu alışık olmadığım dinginliğin - yirmiyedinin - tadını çıkaracağım. 

24.08.2012

Geçen Pazarın Şiiri - 43


Yarılanmış pencereden esen rüzgar,
Vazgeçilmez ıslığı gecelerimin.
Ne zaman elim itmeye gitse
Penceremin kulpuna,
Serin nefesini bileklerime sarar gecenin.
Ve ben ne ardına kadar açarım
Ne de sesini keserim perdelerimden.
Yalnızca aralar bırakırım.
Biraz biraz üflesin karanlığın ayazını.
Hep aynı tedirginlikle hoş olur tenim,
Dalıp giderken bitmeyen estirikli
Türküsüne mavi kenarlıklı pencerenin.
Kimi zaman değişik bir hikaye anlatılır.
Çoğu zaman aynı yaralarımı sızlatır.
Yakınır durur 
   "Zaman akar da
    Acıyı yerli yerinde bırakır"
Ağırlığınca soluk, derinliğince bakış,
Yüklü kalır yüreğinde.
Ruhunda avaz avaz bir kaçış,
İçinde bir tenha köşenden
Tenha diğer köşene.
Tenin duvar olmuş kaderinin
Tükenmek bilmeyen serzenişlerine.
Çığlıkları gömüp burnunun direğine,
Savıp göndermeyi borç bilmişiz kadere.
Umudu bağlayıp da 
Asla yerinde tutamadığımız kadere
Tutmuş borçlanmışız.
Toprak aşkı, sanat aşkı, ten aşkı derken,
Karşılıksızlıkta zaman akıp giderken,
Elimizi atıp bir yerinden 
Tutmak varken hayatı,
Yaşanmamışlıklara sayıp yediğimiz haltları,
Borçlanmışız hayata.
Şükrederken, itiraz ederken, söylenirken,
Borç bilmişiz her adımda atlamayı
Bir kalemde kaybedeceğimiz hayatı.

22.08.2012

Sevdiğimiz Buluşlar - 12

Stanley ile tanışınız!

Şimdi iş benim bile yapıp yapamayacağımı test etmeye kaldı... Sonucu bildiririm... O zamana dek ne bu halt diyenler için: http://stanleypiano.com/#/meet-stanley

Hangi şarkıyı istediğimi öğrenip pişti olmak istemeyenler için:

(Siz ne sandıydınız?)






17.08.2012

Bana Müsaade...


Şimdi yüksek müsaadenizle ben bir kısa yola vuruyorum. Gittiğim yerde derinlere dalıp dalıp kıyıya vuruyorum. Ve kimbilir bu defa ya kendimi buluyorum, ya da tamamen ruhumu kaybediyorum...

Görüciiz...



Geçen Pazarın Şiiri - 42


Sessizlik,
Hiç durmadan...
Adım adım...
Işıklar,
Perde aralığından
Damla damla sızmaktalar.
Korkuluk bir ifadeyle
Ve taze biçilmiş vazifelerle
Karşıladım payıma düşeni.
Birikmiş yığınlarca soru...
Cevap mümkün değil.
Arıyorsun yine de...
Bu boş-anlamsızlık
Duygusunu silmek adına
Silik mücadeleler...
Hep aynı gurur çizen çabalar:
"Bir izim olsun adıma,
 Kalsın, dolaşsın yıllarca,
 Göç vaktinden sonra da."
Zavallı bir kudret arayışı.
İşte yaşamın ağrısı;
Varlık sızısıyla
An be an yaklaşan
Yok oluş sırası...

16.08.2012

Enfes: Taps is back!

Ooo kimler gelmiş yine mahalleme...!

Seneler evvel taze öğrenciyken ve 'kimine göre lüküs kimine göre beyaz entel hayat'a karışma denemelerindeyken tanışmıştım Taps'le. Şimdi bir daha düşündüm de, çok uzun seneler evvel mi demeli. O kadar olmamıştır ama. Altı üstü Taps o zaman tek şubesiyle Atiye Sokak'ta 3-4 basamakla inilen bir bira yuvasıydı ve ben biradan hiç anlamıyordum. 

Bugün bira anlayışında uzun atlamalar yaşamış değilim ama iş hayatıyla gelen içki keyfi çerçeveyi biraz değiştirdi. Tam da bu esnada son dönemde yalnızca Bebek sırtlarında olduğunu duyduğum Taps de mahalleme geri geldi. Yazın başında Milli Reasürans çarşısında açılan yeni şubesiyle evine dönen Taps'e yakın dönemde bir iki ziyarette bulundum - sırf sizin için - biralar hala lezzetli ve yeni eve yerleşen herkes gibi parça parça taşınıyor ürünler ve siz sırayla yavaş yavaş tadıyorsunuz.

Henüz bu haberi yaymadıkları için benim gibi kalabalıktan bezdiyseniz de geceye sakin başlayıp hazır olduğunuzda iki adım sonra kalabalıklara karışabiliyorsunuz, çünkü herkes orada, elinizin altında!

15.08.2012

Ve fonda... The Well Tempered Clavier çalıyordu



Günaydın, bugün çarşamba.

Bugün ehlileşmeye başlayalı iki buçuk yıldan fazla oldu.

Bu zaman boyunca bir kahin gibi zihnimden geçenler bir bir insanların yüzüne vuruyordu. En zoru insanların konuştuğunuz dili çat pat anlayabilmesi için beklemek oldu. Bu bekleme sürecinde yaklaşık bir ton kağıt, haftada 5 günden günde ortalama 3,5 saat, yaklaşık 5 isim, bunun yanı sıra 10 kişilik insan gücünün iki yılı heba oldu. Sonuç hep kayıp değil tabii ki. 

Bu zaman boyunca tek çocuklukta tükettiğim kadar sabrı göstermeyi ve bunu kendiliğinden üretim zincirine yerleştirmeyi öğrendim. Bunu da Tibet'e 7 yıl vermeden başarabildim. (Ki zamana ek olarak uçak biletiydi, pirinçti, aç kalınacak öğünlerdi derken...) Ama en önemlisi dünyanın en basit yapıdaki cümlesini - gerçekten -  altı farklı şekilde kuracak, aynı konuyu - gerçekten - 14 farklı zeminde altı farklı açıdan on ila 45 dakika arasında değişen sürelerde anlatacak denli dile hakimiyet kazandım. Dile hakimiyette sıkıntım hiç olmadı ancak bölümde harcadığım emekten fazlasını harcadım Türkçe için.

Bugün anlatacaklarımı ilk anlattığım zamandan bu yana iki yıl geçti. Ve ben bir kez daha - sadece şimdi hazır olunduğu için - her şeyi tüm açıklığıyla anlatmaya hazırım. Ama hala daha sordukları sorunun cevabının duymak istedikleri şey olmadığını bilmeyen zihinlere hangisini seçip anlatmalıyım karar veremedim.

Günaydın, bugün 15 Ağustos 2012, çarşamba. Bugün konuşmaya başlayalı 25 yıl, okuma-yazmayı sökeli 20 yıl, insanlarla fikirlerimi paylaşmaya ve tartışmaya başlayalı 17 yıl, iş hayatının tadını almaya başlayalı 9 yıl, insanlara iş amaçlı laf anlatmaya başlayalı 7 yıl, Boğaziçi mezunu damgasını kazanalı üç yıl, sahip olduğum her şeyi basit gerçekleri olabilecek her farklı yöntemle ifade etmeye çalışalı iki yıl oldu.

Ve bunun sonunda insanlar bir şeyler duymaya ikna olalı iki gün oldu. Ve bu insanlar hala söyleyeceklerimi duymak istemiyor ama anlatmam için kararlı bir duruş sergiliyordu.

Ben ne ilk ne de son kez, bir köpüklü manasız Karadeniz dalaşına dalmaya hazırlanırken üzerimi bilmediğim bir ufuktan gelen rüzgar örtüyordu. Ben manasızca sakindim. Çok az sayıda insan bunun en tehlikeli halim olduğunu biliyordu.

Selam. Bugün çarşamba. Bugün de diğer her gün kadar açık hava.






13.08.2012

En Azından Bir Pazartesimiz Var

İş hayatında her klişeye dalarken bu 'şükür'cülüğü atlıyordum ki hatırladım bu sabah. Ama hatırlatan bu olsun. Harikasınız gençler, sağlık olsun!

12.08.2012

Classic and I love it!


And just in 10 years, he'll beg for it... and wait for it...

Well, you wish it'd gonna be legendary, I hope it is so....

Good night!

9.08.2012

Soaked Up!


This is the moment I dream of through day and night without thinking if  I'm alone or standing by someone right there. Because - in fact - I'm not 'there'. 

My soul is hanging on before this sunset but my mind is getting pulled towards horizon and my existence is just breaking into pieces. 

And then... I guess... and then I guess only an eternal silence would follow all these and cover like a soft blanket. But only an eternal sunshine would recover and keep what we lost in life refilled...

8.08.2012

Once More... Dusty Ederlezi*


Every falling piece is for you.

Please, let it be once more.

Please let it be “you”.

You leak out of the cracks of my rooting reality.







6.08.2012

Monday... is a deal breaker!



If you lighten up strong enough, everything will be beautiful and lucent in the same way and just as a whole.


But who's strong enough to do that in perpetuity?


And besides, I'm not that cheerful about sharing my gleam with 'everyone'


I wouldn't be a killjoy but no offence, it's monday!








Though, I could be a little cheesy for you... Have a delightful monday!


Cheesy to calm down:





Cheesy to cheer up:





Cheesy to stay mainstream:






2.08.2012

Geçen Pazarın Şiiri - 41 / Akıyordu bu defa...





Bir martıyla göz göze geldiğim denize sis inmiş bir kıyı vaktiydi. Güneşin gözlerini açma vaktiydi. Tam da bir yabancıya aşık olma vaktiydi. Balıklar uyanmış, gökyüzü sevda sarınmış. Yengeçler korkuyla kayalardan sıyrılmış. Bir de taze simitle çay kokusu, yüzyıllık yar hasreti gibi burnumda tütüyor. Gün doğumundan gün batımına zaman bin bir hayatın içinden akıp gidiyor ve güneşin - ertesi sabah zinde olması için - yatma vakti geliyor. Sarı saçları kızıllığı takınıp bir yorgan misali denizi sırtına çekiyor. Bir de susamışım alev alev sevdandan, çatlamış dudaklarım. Allı morlu şişelerde üzüm suyu, arpa suyu. Bu divane gönle derman Tekirdağlı aslan sütü. Masalarda meşke vurmuşuz kendimizi. Çardakta bin bir makamla musikiler dilleniyor. Bir de geç hayalleri hala yapmak umudu. Bu sofrada umudun bini bir paraydı da şu fettan felek yuttu. Ama dertliyiz, içmişiz, serhoşuz serhoş! Ne geçmiş kalmış serde ne gelecek. Anı yaşamak var ya, işte sadece odur bir ömrü şenlendirecek.