3.07.2012

Taze Taze Londra - 2

Charing Cross'a geçmeden önce şu vitrindeki camların şekerliğine bakın...

Oyyy, pek şeker :)

Şu solak ve bol çantalı halimden hiç yüksünmeyerek "Ben şu Brewer Caddesi'nden Charing Cross'a yürüyemem mi yaf?!" demek suretiyle gururumu da kabartıp yollara vurdum. Ya da acaba yollar mı bana? :S Sonuna kadar dayandım da Leicester'da bir durak gitmek pahasına otobüse bindim. O minik minik broşürler var ya, HİÇ DE MİNİK DEĞİL! Belim koptu arkadaş. Manyak gibi de toparlamadan edemiyorum, nolucek onlar acaba... Müze açacağımı sanıyor salak gönlüm herhalde. Daha Charing Cross yürüyüşüm başlamadan başındaki Starbucks'ta uzunca bir ara verdim. O kahve var ya, hani o ilk yudum, mmmh...! Dünyalara değişmem :)

Ray's Jazz & the Café

An geldi 'Haydi' dedik çanta cumhuriyetimle ilk adımı Foyles'a attık. Hızlıca giriş katını ve en üstteki müzik katını turladıktan sonra kendimi 1. kattaki kafede buldum. Bu biri yerin altında dört katlı koca kitabevi aynı zamanda Ray's Jazz isimli caz müziği mağaza zincirinin bir üyesini barındırıyor. Ray, cazseverleri sadece caz albüm seçimleri ve seçenekleri ile değil, aynı zamanda küçük bir sahne de barındıran kafesindeki birbirinden lezzetli sandviçleriyle de sevindiriyor. İri ahşap masa ve banklarla dolan bu rahat ortamda haftada bir caz dinlemeye de bekleniyorsunuz. Öğrenciler sözüm size! Bu caz günlerinde giriş ücreti bulunmuyor!

Yemek saati yaklaşıyordu. 
(Menü: Mozarella, domatesli ve pestolu sandviç ile az sütlü çay)

Buradan çıkışta yavaş yavaş Shrek saati yaklaşıyordu, sokak aralarından dolanarak Royal Drury Lane Theatre'a geçtim. Tabii ki animasyondan devşirme tüm müzikallerde yaşadığım acı gerçek burada da beni bekliyordu. Onlarca sinir bozucu çocuk ve onlardan da sinir bozucu aileleri! 
Arada fotoğrafımı çeken tatlı aile, sizi es geçtim az önceki sözlerimde ;)


DİC YU NOV DET?

Bu dandirik belediye binasından tiyatroya 
dönüştürülmüş gibi görünen devasa şey; 
meğer neredeyse tüm ilklerin yapıldığı 
en eski tiyatroymuş beyler!










Müzikallerden ayrıca başka bir zaman bahsetmeye karar verdiğim için sözü uzatmayacağım ama Shrek tabii ki iyiydi. Ancak West End standartlarında önceliğiniz benimki gibi iyi değil harika ise ileride vereceğim listeyi bekleyin ve o sıradan gidin. (O liste sandığınızdan da tozlanarak gelebilir, sabrım yok diyenler Wicked'dan önce Lion King'den sonra geliyor sıralamada...)


Tey ablalarımın keyfine be! Nassı imrendim...

Müzikal sonrası programda Covent Garden'ın içinden süzülerek yavaş bir yürüyüş sonrasında Liverpool Street Station'da bir arkadaşımla buluşacaktık. Ancak o süzülme faslını uzun bir duraklama sonrasında koşuşturmaya çevirecektim. Çünkü mini mini bir abla kırmızı üzerine siyah puantiyeli elbisesiyle tatlı tatlı müzikal parçaları seslendiriyordu. Performansı muhteşem olmamakla birlikte manzara şahaneydi. 

Youtube gıcıklık yapmasa videoları şimdiden yükleyecektim ama...

Bugünden çıkaracağım tek video bu olmayacaktı. Euro 2012 finali olur da artık futboldan anlayan anlamayan herkes izlemez mi? Nitekim o akşam İlkan'la biz de öyle yaptık. Brick Lane'de üç kere turladıktan sonra 1001 adında bir mekanda yemek yedikten sonra köşede adını hatırlamadığım bir pubda maçı izledik. Daha doğrusu izlemeye çalıştık. Elalem dev gibi, biz Türk standartlarında boya sahip insanlar olarak en arkaya düşünce... Bir noktadan sonra "Maç da neymiş ya" deyip dışarıdaki masada pineklemeye geçtik ama göremediğimiz iki gol de yürekleri burmadı değil. Ama İtalyanlar kadar da burulmuş olamayız tabii. 

Hayır yeneceksen de 3-0 olmasın :D 

Maçın ardından Old Street'e uzunca bir yürüyüşün ardından yorgun argın bitkin şişkin hostele döndüm ve nasıl yattığımı bilemedim. Ama hostelde uyumanın en sevdiğim kısmı kaç saat uyursam uyuyayım hep uykumu almış kalkıyorum. Ertesi gün de öyle oldu ki buna ihtiyacım olacaktı...


-devamı gelecek-




2 yorum:

pinar gvn dedi ki...

hep gez,
hep gül,
hep eğlen,
hep yaz!

pinar gvn dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.