20.10.2011

Günü kapatırken...


Akşamdan akşama değişiyor şehir.
Akşamdan sabaha değişiyor dünya.
Günden güne değişiyor ruhum.
Her güne yeni bir yüzle uyanıyorum.
Başımda ağır rüzgarlar,
Gözümde bıçaklar,
Ruhumda çiçekler kimi zaman...
Ağzına kadar özlem dolu kalbim,
Olur olmadık hüzün bu yüzden.
Yerli yersiz düşürmek dudaklarımı,
Akıtmak dudaklarım üzerinden yaşlarımı.
Birikinti birkinti
İçimin nemli toprakları.
Gereksiz bir yorgunluk
Ve yalnızlık duygusu...
Hiç geçmiyor içimden
Ölüme yatmak kuşkusu.
Gün içinde kaybedip bilincimi
Garip hallerde yakalıyorum kendimi.
Birinin ardından bakakalmışım mesela...
Kalabalıklar içinde, kahkahalar içindeyim...
Çoğu zaman bir masa başında
Artakalmışım günün götürdüklerinden,
Kıpırtılar baş göstermiş yer yer yeniden.
Ser verip sır vermiyor, kimin için bu hüzün?
Aşk için bazen;
Binbir isim, yüz,
Binbir sesle burkuluyorum.
Korku için bazen;
Bu ellerden
Bir iz bırakmak telaşında...
Yokluk için, kapanmayan yaralar,
Karmaşık ruh hallerim için.
En nihayetinde herkes
Kendi yuvasına çekilip
Kepenkleri indirince kalbine,
O hiç geçmeyen çocukluk
Halime çöküyor asıl hüzün.
Ne derdi olur ki bir çocuğun?
Belki büyüme korkusu,
Belki de sadece
Bir babanın ardında
Bıraktığı son izlerinin de
Silinme korkusu.
Nasıl bir yokluk onunki?
Hissettiklerinden düşünmeye
Hali yok.
Yine yorgun argın geliyor
Günün sonu.
Renkli rüyalar öncesi
Karanlık kuşağı iniyor göz kapaklarına,
Perdeyi çekiyor benliğine,
İçine çekiyor koca bir akışı
Gece uykusu.

Hiç yorum yok: