13.04.2012

Amsterdam Tefrikaları - 2



1. GÜN (...devam)
Saat 19.30'da hafiflemiş kafamla yatakta doğrulduğumda sevinçten zıplayasım geldi. Günlerden cuma olması itibariyle Van Gogh Müzesi saat ona kadar açıktı. Bizimkiler de müzedeydi. Koşarak peşlerinden gittim. (Aklınızda bulunsun yine cuma akşamları Rijksmuseum da akşam sekize kadar açık. Normal de her iki müzede akşam altıda kapanıyor.) Müzeye girdiğimde beyaz fonla kaplanan yerlere atılmış minderler üzerinde tarifsiz ifadelerle birbirine bakan arkadaşlarımı görünce tur için yalnız olacağımı anladım. DJ set kurulmuş, herkes eline içkisini almış, tatlı bir ortam olması da gözümden kaçmadı. Ben odaklı bir görev bilinciyle hızlıca turuma başladım. 


Yol çalışmasına şakacı yaklaşımlar...

Van Gogh'la ilişkim pek çok sanat adamı gibi annemin sonuçsuz gayretleriyle ilintilidir. Az bilgi, çokça görsel hatıra, zaman zaman kabarıp fark etmeden kaybolan merak... Bu müze tam da benim gibiler için kurgulanmış işte! Her şeyden çok dizilimini ve sergi mantığını sevdim müzenin. Yeteri kadar büyük, yeteri kadar kompakt, yeteri kadar kapsamlı. Sizi bıktıran uzun açıklamalar yerine akılda kalıcı hikayelerle donatılmış. Bir başka sevdiğim hareket ise yalnızca Van Gogh'un değil, kimi noktalarda etkilendiği ressamların eserlerinin de ilgili resimlerle birlikte sergilenmesiydi.

Gidemedim ama aklım kalmadı değil...


Her ne kadar tur çok uzamadıysa da ekibin açlık hızına yetişememiştim. Ben müzeden çıktığımda onlar çoktan Leidseplein'de bir pizzacıya konuşlanmışlardı bile. Ben de benimle birlikte sonradan uyku molasını şenlendiren Şuşu'mu da hostelden alarak karın doyurmaya gittim. Pizzalar güzel ve bereketliydi. Öyle ki sadece sipariş vererek mekanın kedisiyle yarışırcasına masadan doydum vallahi! Doğru tramvayı aramamız sona erdiğinde mini yolculuğumuz başladı.


Haklı gururun tebessümü daha tramvaya binmeden yerleşmiş yüzüme...

Tramvayı çözsek de henüz bilet sistemini çözemediğimizi tramvaydayken fark ettik. Ne bir kart ne de bir bilet alınacak yer vardı. Tramvaydan alabileceğimize dair bir bilgi vardı ama bindiğimiz tramvayda böyle bir hizmet yoktu. Ne yapalım kader, koskoca günde, koskoca şehirde kontrol bize denk gelecek değil ya! Bence bu cümlemden devamını anladınız. Tabii ki bunu düşündükten 3-4 durak sonra anlamadığımız cümleler arasından bir kontrol lafı duydum gibi oldu. Nitekim bunu güruh güruh insanların treni terk etmesi takip edince hemen ekibi galeyana getirip tramvaydan hızlı bir sızışa geçtik.


 Tavanda inekler vaaar! 
(bknz. Dam Meydanı!ndaki %100 Holland mağazası)


Şimdi düşündüğümüzde belki de o durak Dam Meydanı'nda olduğu için o kadar insan indi ve ben yanlış duymuştum... Ne fark eder ki, meğer zaten orada inmemiz gerekiyormuş :) Bu arada bir ara not daha - tramvayda bilet satışı var ama sadece yenilerinde... Yani tramvay geldiğinde önce içinde gözünüz gişe arasın ya da belki siz paşa paşa biletlerinizi Central Station'dan baştan alırsınız.


Gündüz gözüyle Central Station

Red Light District - nam-ı diğer Kırmızı Fener Mahallesi - bulunması zor bir yer olmasa da biz akşam kafasıyla biraz zorlandık. Sonra acaba nerdeki diye durduğumuz bir noktada kafamı bir sola çevireyim dedim ki soldaki daracık aralıktan çıkan insan grupları ve aralarından sıza kırmızı ışıklar kendini gösterdi. Her ne kadar oraya kadın başımıza girilmez diyenler olduysa da pek tabii ki aldırmadım. çift konumundaki hanımlar her ne kadar temkinli yaklaşsa da merak hepimizin gerçeği, biz de gidermiş olduk. Tabii bunun gazına gelip sex show'a mı girsek konularının peşini bırakmamız zaman alsa da doğru yolu bulduk. Hele biletler 35 avroyken. Eve mi götürüyoruz arkadaşım, bana hayrı ne?! Çıldırmış bunlar.


İlk günden izlenimleri toparlarsak:


Kayıp Bizans'ı bulduk :S
  • Schipol Havaalanı çok renkli. İlk girişte önünden geçtiğiniz hediyelikler çok güzel ama almanıza izin vermiyorlar. İşin kötüsü dönüşte de bulamadık bu defa :(
  • Central Station'ın muhteşem cephesinin önünden neredeyse her yere tramvay var. (Neredeyse demem tedbirden, kontrol etmedim çünkü.) I Amsterdam kartı almadık, hesaplarımıza göre hiç de karlı değildi ama net birşey de söylemiyorum. Herkesin kafasındaki rotaya göre bir bakmasında fayda var.
Bisikletler her yerde...
  • Tüm şehir eğer mızmız bir yaya değilseniz yürünebilir özellikte. Tabii ki benim gibi komik ilk gençlik anıları olmayanlar için en güzeli bisiklet. Yine de yürüyüş için elinizde bavul varken acele etmeyin. Enerjinizi tura başladığınız ana saklayın.
  • Başka hostellerle ilgili bir yorum duymadık ama bizimkinin yeri de temizliği de ortamı da güzeldi. Tavsiye ederim. 
Ayrıca her hafta yeni bir kelime de öğretiyor...
  • Hostellerin kendi yürüyüş-bisiklet vb turları da oluyor, çoğunlukla ücretsiz. Hosteli bulmak için ihtiyacınız yoksa harita almak için acele etmeyin, en kullanışlısı hosteldeki ücretsiz harita çıktı.
  • Eğer siz de bizim gibi cuma günü orada olacaksanız bugüne özel olarak hem müzelerin uzatılmış saatlerinden hem de kitap pazarından muhakkak faydalanın.

Hiç yorum yok: